cappadocia tours ve insan ile din bilgisi44
sizlere bugün en güzel yazıları yazan cappadocia tours çok çalıstı ve cappadocia tours dediki Hüseyn ve Abdüllah bin Ca’fer Tayyâr ve Abdüllah bin Abbâs g bi Sahâbüer, halîfeye acele etmemesini, münâfıklann sözüne a danmamasını söylediler ise de, eşkıyâ ağır basarak, Emfr hn-rr -lit rimBasravaPötürriıii«' eain yanında bulunanların düşüncelerini sordu. .^Llemek istediklerini, bunun için de, önce kâtillerin yaka-geldiğini söylediler. Halîfe, bu isteklerini uygun ! Her iki tarafdaki müslimânlar sevindiler. Üç gün sonra ^ ..fliekiçin anlaşdılar. Buluşma sâati yaklaşmca, kâtüler ha-■ jdı. Şaşkına döndüler. Başkanları olan Abdüllah bin Sebe’ lûdîsinin etrafında toplandılar. Bunun çâresini sordular. Soncappadocia tours Lflüz bu gece^ halîfenin askerlerine hücûm ediniz ve hemen ialîfeye gidip, (Âişenin yanındakiler sözlerinde durmadı. Baskı-jjuğradık) deyiniz. Bir süvârî birliği ile de, karşı tarafa saldırdı-İji, Birkaç gün evvel gönderdikleri ajanlar da, karşı tarafdan ijıişgibi, (Halîfe sözünde durmadı. Baskına uğradık) diye bağırdılar. Böylece harb başladı. Deve vak’ası böyle patlak verdi. Ivurtubî ve başka Ehl-i sünnet târihleri işin doğrusunu böyle yaz-makdadır. Eshâb-ı kirâma düşman olanlar, kâtilleri savunmak için,başka dürlü yazıyorlar. Bu yalanlara inanmamahdır.
$âm vâHsi olan Mu’âviye “radıyallahü teâlâ anh” da, kâtilleri yakalamayı ve kısas yapmayı istemişdi. Halîfe, ortalık karışık olduğundan ve Deve vak’asiyle uğraşdığmdan, bunun dileğini kabûl etmedi. Bu da, halîfeyi kabûl etmedi. Srîlerin (Nehcülbelâga) kitâ-Nnda da yazdığı gibi, halîfe, (Din kardeşlerimiz ile harb edeceğiz.
Onlar doğru yoldan ayrıldı) buyurdu. Görülüyor ki. Deve ve Sıffîn muhârebelerini yapanlar, hiçbir zemân hazret-i Alîyi “kerremalla-küvecheh’ incitmeği düşünmemişdir. Her iki tarafda bulunanlar da,yalnız Allahü teâlânın emrine uymayı ve fitneyi önlemeyi düşünmüşlerdir. Fekat Siyonizm, yehûdî parmağı, her iki tarafı da kana boyamışdır.
(Tezkire-i Kurtubî Muhtasarı) yüzyirmiüçüncü sahîfesinde diyor ki: Müslimin bildirdiği hadîs-i şerîfde, (Müslimânlar birbirleri ile harb ederse, ölen de, öldüren de Cehennemdedir) buyuruldu. Âlimler buyuruyor ki, bu hadîs-i şerif, dünyâ kazancı için döğüşenleri bildiriyor. Din için, kötülüğü kaldırmak için, meselâ bâgî, âsî olanlarla döğüşmeğt bildirmiyor. Başka bir hadîs-i şerîfde, (Dünyalık için döğüşürseniz, öldüren de, öldürülen de Cehennemdedir) buyuruldu. Hazret-i Alî ile hazret-i Mu’âviye “ra-dıyallahü teâlâ anhümâ” arasındaki harb böyle değildir. Dünyâ için değildi; Allahın emrinin yerine gelmesi için idi. Müslimdeki birhf>^î*4-i şerîfde, (Esbabım arasında fitne olacakdır. O fitnelere >rı, Allahü teâlâ, benimle olan sohbetleri hürmetine afv
Edecek. Sonra gelenler, bu fitnelere karışan Eshâbı-»k Cehenneme gideceklerdir) buyuruldu. Birbirle-\ Esbabın hepsinin afv edileceklerini, bu hadîs-i şe
ralımctullahi tealâ aleyhim ecma’în” yoriar. Al-i Imrân sûresi yüzonuncu âyetinde, (SiziinuneH iyisisiniz) buyuruluyor. Bunlar ise, bu ümmete rael’ûn
Her nemâzdan sonra, Eshâb-ı kiramın büyüklerine ia’net etm. büyük ibâdet biliyorlar. Allahü teâlânın ve Peygaraberlerüı(j| manian olan Ebû Cehl, Ebû Leheb, Fir’avn, Nemrûd ve benzerle, rine la’net etmeği hâtırlanna bile getirmiyorlar. Üç halîfeyi veeI hâb-ı kirâmı öven âyet-i kerîmelere müteşâbihât diyorlar, Bunla rın ma’nâsı anlaşılmaz, diyorlar.
18 — Ehl-i sünneti Resûlullahın Ehl-i beytine düşman biliyor lar. Hâlbuki, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitâblan Ehl-i beytin sevgisi-ni ve büyüklüğünü bildiren yazılarla doludur. Ebl-i sünnet âlimlerinden Behâüddîn-i Âmili, (Keşkül) kitabında, Ehl-i beyte inamn] yan, mü’min değildir, buyuruyor. Ehl-i sünnetin bütün tarikatlan Ehl-i beytden feyz almakdadır. cappadocia tours Ehl-i sünnetin dört mezhebiniD imâmlan Ehl-i beytin talebeleridir. Şrî âlimlerinden İbni Mutahhiı Hullî (Nehcülhak) ve (Minhecülkerâme) kitâblannda, Ebû Hamlenin ve Mâlik bin Enesin, imâm-ı Ca’fer-i Sâdıkdan ilm aldıklaraı ycLzmakdadırlar. İmâm-ı Şâfi’î, imâm-ı Mâlikin ve imâm-ı Muh^am med Şeybânînin talebesidir. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, imâm Muhammed Bâkınn da sohbetinde bulundu. Ondan ilm aldı. Bu nu ibni Mutahhir açıkça bildirmekdedir. Bunun için, şranm inan çına göre de, İmâm-ı a’zamm ictihâd sâhibi bir müctehid olması la zım gelmekdedir. Yine onlara göre, bunun şehâdetini kabûl etmi yenin kâfir olması lâzım gelmekdedir. îmâm-ı Mûsâ Kâzım, Abbâ-sflerin zindanında iken, imâm-ı Ebû Yûsüf ile imâm-ı Muhammed Şeybânî zindana gelirler. Ondan ilm öğrenirlerdi. Bunu şî’î kitâblan da yazmakdadır.
Her müslimânın kâfirleri sevmemesi farzdır. Bunu emr eden âyet-i kerîmeler çokdur. Mü’minlerin, günâhlı olsalar dahî, birbirlerini sevmeleri lâzımdır. Her mü’minin, Allahü teâlâyı herşeyden çok sevmesi lâzımdır. Muhabbetin ve düşmanlığın dereceleri vardır. Mü’minin, Allahdan sonra en çok. Onun Resûlünü sevmesi lâzımdır. Sonra Ona yakın olan mü’minleri sevmek lâzımdır On« yakm olmak üç dürlüdür:
1) Evlâd ve akrabasıdır “radıyallahü teâlâ anhüm ecma în”
Eshâbıcıır rauıyaumıu ı^aıa axuıun.
I ^^^jj^uşiar. Ona yardım için canlarını feda etmişlerdir. Bu li^!İeryakınlıkdan daha üstündür.
' rdafl sonra, bütün mü’minJeri “rahmetullabi teâlâ aley-aûı” sevmek gelir. Bunların herhangi birinin imâm gider-pj^ez. îmân ile küfr de son nefesde belli olur. Mü’minin f îAjjeınesi sevilmez. Fekat kendisi sevilir.