cappadocia tours ve modern islam66
bugün gün bitiminde sizlee cappadocia tours dediki muoyuna hitap edecek bir eser vermeyeniyetlenen Sava Paşa, ötice] kendisini bu alana hâkim zannederken hocası Kütahyalı Nuri Efend, j|^‘ karşılaştıktan sonra eksikliğini anladığını belirtir. O, hocasının altında Molla Hüsrev’in Mir’âtu'1-Usûlk\{zh\m üç sene çalıştıktan sof^^ bu alanda söz söyleyebilecek duruma gelmiştir. Okuyucular kitapı^ Hüsrev ile Hâdimî'nin eserlerinin bir özetini bulacaklardır Paşa I/i9-2o)’ya göre.
Ona göre fıkhın usûl denen teorik kısmı, cebrin matematikte taşıdığ, yere benzetilebilir. Bu bakımdan disiplinin Arapça ismi "usul-ü fıkh"i[, başka dillere tercümesi özel bir dikkat gerektirir. Paşa, fıkıh usulü disip. linini ele alan kitabını önce “hukukun temeli veya kaynağı” daha sonrada “hukuk felsefesi” olarak adlandırmayı düşünse de bundan vazgeçmiştir çünkü bunların ikisi de Arapça usûl kavramının sadece bir boyutunu anlatır. Fıkıh usûlü, önce hukukun kaynaklarının içerdiği şer’î delilleri, sonra da bu kaynaklardan hüküm çıkarma metodunu konu alır, kısaa, yasamanın hem tekniğini, hem felsefesini kapsar. Bu yüzden Paşa (1955; 1/22), bü>Tj.k müçtehitlerin usûl ile kastettikleri orijinal anlama uygun düştüğünden kitabın başlığı için teori kavramını seçerek fürû-ı f:kha, hukuk pratiği, usûl-i fıkha da hukuk reor/5/karşılığını verir.
Modern dünyada Sava Paşa (1955; I/12, i28)’nın eseri, hem geleneksel, hem modern olmalda temayüz eder. Eser, Osmanh ve Hanefi perspektifinden yazıldığı için özünde tamamıyla gelenekseldi. Ancak apolojetikbir maksatla ve Fransızca ve nisbeten modern bir metot ve üslupla yazıldığı için moderndi. Eseri, özünde geleneksel kadar şekilde modern kılan husus, şöyle özetlenebilirdi; Eserde “tabiî hukuk”a eş İslâmî dünyagörüşü olarak sunulan, teorik ve boyutlarıyla fıkhın Hanefi ve Türk yorumu iâ Örneğin Paşa, Roma hukukuna karşı İslam hukukunu savunurken “İmâm-ı A’zam’ın derlediği hukuk” sözüyle fıkhı fiilen onun mezhebiyle özdeşleştirir. Dahası, fıkhın metafiziğini bile hocası Kütahyalı Nuri Efen-di’nin notları sayesinde “İslam müçtehitlerinin en ulularından biri” olarak tanımladığı İmâm-ı A’zam'a dayandırır.
Paşa’nın bu tutumu, Osmanh İslam telakki tarzım yansıtır. Osmanb gibi emperyal rejimler, “tek tanrı-tek hakikat-tek dünya” formülüne dayalı kozmopolitanizm uyarınca “bedenî hiyerarşi” tarzında bir din yorumu geliştirirler. Bunu açarsak beşerî çoğulluk gereğince din, zamanla biye-. rarşik şekilde farklı yorumlara kavuşurken tekrar bir bedenin başı gibiî
İSLAM'DA MODERNLEŞME 379
jtandart bir yoruma dönüşmeye yönelir.cappadocia tours Bu bakımdan zamanla Sünnî ve Şî’î olarak iki ana kola ayrılsa da İslam, fiilen Sünnîlikle özdeşleşmiştir. Ivlutlak olarak kullanıldığında “İslam" ile kastedilen Sünnî İslam’dır; öbür türlü ya “Şiilik’’ veya “Şî’î İslam” olarak tasrih edilmiştir. Keza Os-iTianb gibi Müslüman imparatorluklarda Sünnî İslam, inanç bakımından Eş’ariye, fıkıh bakımından da Hanefîlik ile özdeşleştirilmiştir. Geleneksel olarak Türklerde fıkıhta Hanefîlik, akaitte Mâtüı îdîlikle eşleştirilmişse de bu, “popüler tslam”a özgü sayılabilirdi. "Yüksek İslam” açısından bakıldığında bütün İslam dünyasında olduğu gibi Osmanlı ilim geleneğinde de baskın ekol, rasyonalistik İslam inanç mezhebi Mu’tezile’ye muhalefetten doğarak zamanla Sünnî kelamla özdeş hale gelen Eş’ariye idi.
Bu bakımdan Paşa, Şatıbî ve Dihlevî’ninkiler gibi diğer Arapça klasik eserlerden ziyade klasik Osmanlı usul eserlerini kaynak alır. Üç kıtaya yayılmış İslam medeniyeti, mevzuatın bu teorik kısmına hukuk tahsilinin anahtarı olarak hayatî önem vermişti. Fıkhın hem pratiği, hem teorisinde parlak eserler veren Molla Hüsrev’de görüldüğü gibi Osmanlılar fıkhın bu kısmında da güçlerini göstermişlerdir. Ancak bir asırdan bu yana Osmanlı medreselerinde hukuk usulü ihmale uğramıştır. Sava Paşa (1955: 1/19, 2o)’nın da yararlandığı ana kaynaklardan olan Ebu Said Mu-lıammed Hâdimî (1701-1762)’nin Mecâmi’u’l-Hakâik eseri, bildiğimiz kadarıyla Osmanlı usûl-i fıkıh literatürünün son büyük eserini oluşturuyordu.
Paşa (1955; 1/14, ıi9)’ya göre Osmanlı’da pratik hukuka, kânun maddelerine odaklanan fıkıh eğitimi, yetersiz olmanın ötesinde zararlıydı, zira teorik bir perspektif vermeden pratiğine boğmak, talebeyi fıkha yabancı-laştıracaktı. Fıkhın teorisini bu ihmalin daha da büyük sakıncası, yabancılarda fıkıh hakkında önyargılara yol açmasıdır. Avrupa hukukçularının fıkıh hakkında önyargılar beslemelerinin suçunu asıl kendimizde aramalıyız. Zira iki asırdan beri yabancı bilginlere İslam hukukunu teorik ve felsefi boyutlarından tamamıyla soyutlayarak kuru loıruya ahkâmını aktarıp durmaktayız. Bu yüzden Avrupa’da fıkıh denince, çok-eşlilîk ve köleliği onaylayan, hırsızlığı el kesmeyle cezalandıran, kadın haklarını bastıran Türk İslam’ı akla geliyordu. Hâlbuki bizlere ve onlara İslam hukuku mabedinin kapısını açacak anahtar, fıkıh usûlüdür. Sava Paşa, takdir etmekle birlikte gerek burada zımnen ve başka yerde açıkça d'Ohsson’u eleştirir. Zira d'Ohsson, aslında fıkhın altı kanonik eserinin derlenmesini belirten İbrahim
Sava Paşa (1955: I/13) tarafından fıkhın teorik-evrensel boyutunu ortj ya koyma girişiminin arkasında, partizan değil, kozmopolitan bir yatıyordu. O, İslam hukukunun gerçek anlam ve değerini ortaya koyacg]^ böyle bir çalışmada kendisinden, bir dinin diğerine üstünlüğünü ispay lama gibi partizan bir tutumun beklenmemesini ister. Böyle bir beklenti kendisine karşı bir haksızlık anlamına geleceği gibi objektif incelemesine de gölge düşürecektir. O, bir Hıristiyan’dır, "fakat öyle bir Hıristiyan ki, bütün insanları seven ve herkese karşı adil olmak isteyen bir Hıristiyan; (...)cappadocia tours Bizce bütün dinler hürmete layıktır ve biz, hem-nev’imizi, itikadve dinleri ne olursa olsun, aynı şekilde severiz. Bunu, bütün hayatımız, işba ta kâfi bulunmakla iftihar duymaktayız." Böylece Paşa, eserinin esas maksadını ifade eder. Sultan II. Abdülhamid devrinde yayınlanan Nablusî’ninki gibi Sünnî dünyagörüşünü formüle eden eserler, çözülme sürecindeki Müslüman kültürel kimliğini tahkimi amaçlıyordu. Sava Paşa ise bu eseriyle dar anlamda "ittihâd-ı anâsır” denen Osmanlıcı, ge-niş anlamda kozmopolitan bir barışın ideolojik temelini oluşturacak bir tabiî hukuk teorisi ortaya koymayı amaçlar.
Burada o, özellikle İbrahim? dinlerin yeryüzünde adaleti gerçekleştirmeye yönelik temel, ahlakî özünü kavramış, samimi, idealist bir insan olarak karşımıza çıkar. Osmanh padişah ve âlimlerinden, Resul-i Ekrem (S.A.S.) ve İslam dininden tam bir saygıyla bahseden, özellikle mezhep imamları arasında Hanefi mezhebinin kurucusu İmâm-ı A’zam’ı yücelten'^** Sava Paşa, zarif üslubuyla da tam bir Osmanh çelebisi portresi ortaya koyar. O, köklü Osmanlı-lslam kültürünün kriz anında çıkardığı bir istisna olarak görülebilirdi. Gerek İslam tarihinde, gerekse modern dönemde oryantalistler gibi İslam kültürüne ciddi katkılar yapan birçok gayrimüslim bilgin çıkmışsa da, böylesine empatik bir şekilde İslâmî dünyagörüşünün dayandığı bir disiplini modern çağa tercüme edebilen Sava Paşa gibi bir figür bildiğimiz kadarıyla çıkmamıştır.