estambul tours ve allah dostları99

estambul tours ve allah dostları99

 estambul tours bugün en güzel bilgileri yazan estambul tours diyorki Genç ve kuvvetli olmakla te-^ kebbür etmek, kibirlenmek de ^ cahilliktir. Hayvanların mekanik ^ ve his organlarındaki kuvvetleri, ^ insanlardan katkat fazladır. Hep k kuvvetli kalacağını, hastalığa, ^ tehlikeye, kazaya yakalanmaya-cağını kim iddia edebilir?
Mal, evlât, makam ve rütbe ile kibirlenmek, insana hiç yakışmaz. Çünkü bunlar, kendinde bulunan üstünlükler değildir. Gelip geçen, kendinde kalmayan, insandan çabuk ayrılan şeylerdir. Bunlar ahlâksızlarda, kötü kimselerde de bulunur. Hem de onlarda daha çoktur.

Çok kimse kibirli olduğunun farkında değildir Bunun için kibrin alâmetlerini, sebeplerini bilmek lâzımdır Bunlar bilinmezse, bu kötü huydan kurtulmak olmaz.
Günah işleyenlerin iniltileri, Allahü teâlâ’ya, teşbih çekenlerin övünmesinden iyi gelir
Kibirden kurtulmak için
Bu kötü huydan kurtulmak için her şeyin Allahü te-âlâ'mn dilemesi ile ve yaratması ile meydana geldiğini ve akıl, ilim, ibadet etmek, mal ve makam gibi kıymetli nimetlerin, Allahü teâlâ'nm lütfü ve ihsanı olduklarını düşünmek lâzımdır.
Nimet; insana faydalı olan, tatlı gelen şey demektir.
Bütün nimetleri gönderen Allahü teâlâ'dır. O'ndan başka yaratıcı ve gönderici yoktur.
Eshâb-ı kiramdan bazıları, Huneyn gazasmda, askerin çokluğunu görerek, artık biz hiç mağlup olmayız dedi.
Bu sözler, Resûlullah efendimizin mübarek kulağına gelince, üzüldü. Bunun için, harbin başlangıanda Cenâb-ı Hakkm yardımı gelmeyip, mağlûbiyet başladı. Sonra, Ce-nâb-ı Hak merhamet ederek, zafer nasip eyledi.
Dâvud aleyhisselâm, dua ederken,
-Yâ Rabbî! Evlâtlarımdan birkaçmın namaz kılmadığı hiçbir gece yoktur ve oruç tutmadığı hiçbir gün geçmemiştir, demişti.
Buna karşılık Allahü teâlâ,
-Ben dilemeseydim, kuvvet ve imkân vermeseydim, bunların hiçbiri yapılamazdı buyurdu.
Dâvud aleyhisselâmm bu sözü gayret-i ilâhiyeye dokundu, tarih kitaplarında yazılı olan sıkıntıların başına gelmesine sebep oldu. Allahü teâlâ'nm nimetlerine şükür etmek de, büyük bir nimettir.
İnsan yaptığı şeyleri beğenmeye başlayınca, kibir hasıl olur. Günahları unutmaya sebep olur. Günah kalbi karartır. Günahlarım düşünen kimse, ibadetlerini büyük görmez. İbadet yapmanın da, Allahü teâlâ'nm lütfü, ihsa-lu olduğunu düşünür. Kendini, yaptıklarmı beğenen, Allahü teâlâ'nm azabmı da unutur. Başkalarından istifade etmekten mahrum kalır. Kimse ile istişâre etmez, danış-
Kendini beğenmiş, ucb sahibi kimse, ilmi ile, ameli iJe mağrur olur. Egoist olur. Tövbe etmesi güç olur. Günah işleyenlerin iniltüeri, Allahü teâlâ'ya, teşbih çekenlerin övünmesinden iyi gelir.
Çok kimse kibirli olduğunun farkında değildir. Bunun için kibrin alâmetlerini, sebeplerini bilmek lâzımdır. Bunlar bilinmezse, bu kötü huydan kurtulmak mümkün olmaz.
Üzerinde hakkı bulunanları, yani tanıdüdarmı ziyaret etmemek de kibir alâmetidir. Kendinden aşağı olanları ziyaret etmek tevazu alâmetidir.
Fakirlerin davetine gitmeyip, zenginlerin davetine gitmek de kibirlenmektir. Doğru sözü kabul etmeyip münakaşa etmek, kusumnu, kabahatini bildirenlere teşekkür etmemek, kibir olur.
Her nimet Cenab-ı Hak'tan
Imam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki:
Bütün mahlûklara her nimeti, iyilikleri veren yalnız Allahü teâlâ du. Her şeyi var eden, var olmak nimetini veren O'dur. Her an, varlıkta durduran da O'dur. Kamil, iyi sıfatlar, insanlara; O nun rahmeti ile, acıması ile verildi. Hayat, ilim, sem'i, basar, kudret ve kelam sıfatlarımız hep O'ndandır. Sayılamayan nimetleri hep O vermektedir. İnsanları sıkıntıdan kurtaran O'dur. Duaları kabul eden, belâlardan kurtaran
Öyle bir Rezzaktır ki; kullarının rızklarım, günahlarından dolayı estambul tours kesmiyor. Affı ve merhameti o kadar boldur ki, günah işleyenlerin yüz karalarını meydana çıkarmıyor. Hilmi o kadar çoktur ki; kullarının cezalarım vermekte acele etmiyor.
Öyle bir ihsan sahibidir ki; kerem ve ihsanlarım dost ve düşman, herkese saçıyor. Bütün nimet erinin en şerefli-
Sİ, en kıymetlisi, en üstünü olarak da; kullarına Müslümanlığı açıkça bildiriyor ve beğendiği yolu gösteriyor. Mahlûkların en iyisine uyarak saadeti ebediyyeye kavuşmayı emir buyuruyor.
İşte, O'nun nimetleri, ihsanları güneşten daha açık ve aydan daha aşikârdır. Başkalarından gelen nimetleri de gönderen O'dur. Başkalarımn ihsan etmesi, bir emanetçinin, birisine emanet vermesi gibidir. Başkasından bir şey istemek, fakirden bir şey beklemektir. Cahil de, bunu âlim gibi bilir. Kalın kafalı da, zekî kimse gibi anlar.
Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek. Peygamberler göndermiştir. Bunlarla kullarına doğru yolu, seadet-i ebedi)^e yolunu göstermiş, kullarım kendine çağırmıştır. Rızasmm, sevgisinin yeri olan cennete davet etmiştir. Böyle bir ihsan sahibinin davetini kabul etmeyen, ne kadar za-valhdır. O'nun nimetlerinden mahrum kalan ne kadar ahmaktır.
Bu büyüklerin, Allahü teâlâ'dan bildirdikleri haberlerin hepsi doğrudur. Hepsine iman etmek lâzımdır. Akü, doğmyu, iyiyi bulan bir alet ise de, yalnız başına bulamaz, noksandır. Peygamberlerin gelmesi ile tamamlanmıştır. Kullara özür, bahane kalmaımştır.
"Tevazu edenleri severim"
Çok kötü bir huy olan kibirden kurtulmak için tevazu sahibi olmak gerekir. Tevazu sahibi olabilmek için, insanın dünyaya nereden geldiğini, nereye gideceğini düşünmesi lâzımdır. Hiç yok idi. Önce bir şey yapamayan, hareket edemeyen bebek oldu. Şimdi de her an hasta olmak, ölmek korkusundadır. Ni-
Yalancılarla dostluk kurma. Çünkü onlar sana uzak olanı yakın, yakın olanı da
yem olacaktır. Ölecek, leş olacak, böceklere yem olacak, kabir azabı çekecek, sonra diriltilip kıyamet sıkmtılarınj çekecektir. Ya cennete girecek ya da imansız ise sonsuz olarak cehennemde kalacak.
Cehennemde sonsuz yanmak korkusu içinde yaşayan kimseye kibirlenmek mi yakışır, tevazu mu? İnsanların yaratıcısı, yetiştiricisi, her an tehlikelerden koruyucusu olan ve kıyamette hesaba çekecek, sonsuz azap yapacak olan, sonsuz kuvvet, kudret sahibi, benzeri, ortağı olmayan tek hâkim ve kâdir olan Allahü te-âlâ, "Kibirlenenleri sevmem, tevazu edenleri severim" buyuruyor. Aciz, elinden hiçbir şey gelmeyen zavallı insana, bunlardan hangisini yapmak yakışır? Aklı başmda olan kendini ve Rabbini ta-myan kimse, hiç kibirlenebilir mi?
insan aşağıhğını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir.
Kibir ne kadar kötü ise, tevazu da o kadar iyidir. Ha-dis-i şeriflerde buyuruldu ki:
"Allah için affedenin şerefi artar, tevazu eden de yücelir."
"Kişi kibirlenince, iki melek, "Ya Rabbi bunu alçalt!" derler. Tevazu ederse, "Ya Rabbi bunu yükselt!" derler."
Güzel ahlâka sahip kimselere gıpta etmek, onlar gibi olmaya gayret etmek gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
"Nimete kavuşmuş olanlardan, tevazu gösterene ve kendini hep estambul tours kusurlu bilene, helâlden kazanıp, hayırlı yerde sarf edene, fıkıh bilgileri ile hikmeti [tasavvufu] birleş-tirene, helâle harama dikkat edene, fakirlere acıyana, işlerini Allah rızası için yapana, huyu güzel olana, kimseye kötülük yapmayana, ilmi ile amel edene ve malının fazlasını dağıtıp, lâfının fazlasını saklayana müjdeler olsun."
İlimleri arttıkça tevazulan da artardı
Eskiden, İslâm büyüklerinin ilimleri arttıkça kendilerini eksik, noksan görmeleri de artardı. Onlar, kişinin çoğu zaman âciz olduğunu biliyorlardı. Bunun için, insanların zamanla ilmi sebebiyle kendisine gösterilen alâka ve ders halkasımn büyümesi, kendileri hakkında: "O, ilmiyle âmil bir adamdır" veya "Bu memleketin en büyük âlimi o dur" gibi sözlerin söylenmesi onları sevindirmez; aksine üzerdi.
Aliyyül-Havvâs buyurdu ki; "Bir âlimin meth-ü senâ edilmesini veya iyi kimse olarak anılmasım arzu etmesi, kendisini kötüleyen sözleri işittiği zaman üzülmesi; ünüyle âmil olmayışının alâmetidir." Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: "Ümmetimin münafıklanntn çoğu, kurra-îar, yani ilmini dünya menfaatlerine alet edenler arasından çıkar!"
Süfyân-ı Sevrî buyurdu ki: "İki yüz yılmdan sonra bid'atler yayılacak. Bu bid'atlerin şerrinden Allah'a sığınınız! İyi biliniz ki, bir kimsenin "günahkâr " bir kul sıfatıyle ceheımeme girmesi, "Allahü teâlâ'mn dininde yenilik, reform çıkartan bir bid'atçı" olarak cehenneme girmesinden çok hafiftir! Keza ilmi ve ameli ile riyakârlık yaptığı hâlde "yakınlık kazanmak" isteyen bir kul olarak cehenneme girmesinden de
Abdülaziz bin Ebî Ravvâd buyurdu ki: "Önceki za-mamn cahillerindeki, fasıklarmdaki hayâ, zamanımızın
Ulemanın şerlileri ise devlet adamlanna yokm olanlardır.
estambul tours yazdı..